ereksiyon hakimiyetini kaybetmek

cardın

güney anadolu , özellikle akdenize yakın bölümlerde fareyle ejderha arası daha çok fareye benzeyen ama uçmayan hayvan. kediyi köpeği önüne alıp kovaladığını görenler bilenler var. öyle böyle değil koca bişey işte.

kuru göt

arkadaşım göt diyosan azcık dolgun olacak.madem adı göt.bunun adı götcük oluyor o zaman.

istisna

genel geçer yargıları tersyüz eden ama sabit fikirliliğimizde zerre oynama kaydedemeyen azınlık karakteri.

weekend

kaç kez izlediğimi kimselere söylemek istemediğim film...

-burdan sonrası bol miktarda spoiler içerir-

her seferinde gözlerim doluyor. ama zamanla keşfettim ki bu hüznümün sondaki parçayla fazlasıyla ilgisi var. o yüzden ikinci izlememden itibaren sondaki şarkı kısmına gelindiğinde kapatmaya başladım filmi en atak halimle.*

russell'ın da glen'in de birbirlerinin yanında gerçek benliklerinin ortaya çıkışlarını izlemeyi sevdim. iki günde neredeyse hiç tanımadığın biriyle bu kadar sırrı, hatta aşkı paylaşabilmeyi de öyle. ve tabi ki film bittiğinde "ne sıkıcı hayatım var benim!" triplerine girmeden de edemedim. aşık olmayı gerçekten özlemişim.

her şeye rağmen weekend, bir heteroseksüel olarak kendim gibi davranabilmenin mükemmel bir şey olduğunu fark etmemi, aynı zamanda toplumun eşcinselliğe bakış açısından daha da nefret etmemi sağladı.

filmdeki en sevdiğim -aynı zamanda glen'i de sevmeme neden olan- kısımsa sanırım glen'in russell'a yatakta gözlerinin içine bakıp konuşurlarken onu babası yerine koyup gey olduğunu söylemesini istediği bölümdü. içimden bir şeyler kopup gitti orada. ha bir de son, veda sahnesi tabi...

şimdi benim bakış açımdan olayların nasıl gelişirse filmi "mutlu sonla biten bir yapıt" olarak kabul edebileceğimi göreceğiz:

eski bir türk filminde çok hasta olan bir kızın amerika'ya giderse iyileşeceği söylenmişti türk doktorları tarafından. bir şekilde para bulunuyor, imkanlar yaratılıyor, sonunda kız amerika'ya giden trene binip sevdiklerine el sallarken görülüyor. film böyle bitiyor yani. sonra ben de anneme dönüp diyorum ki: "ee ne oldu yani?"

şimdi bu tavırlarımı göz önünde bulundurursak benim mutlu sondan anladığım şeyin glen'in amerika'ya gitmemesi olduğunu aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz. (odun olduğumu da tahmin edebiliriz hatta. zor değil bu tahminler.)

sonuç olarak filmin mutsuz sonlandığına inandım. hatta kendimi harap edip "neden böyle oluyooor?" nidaları da attım, ama bir yandan da diyorum russ gider bence glen'in peşinden ya da glen geri döner. bu böyle bitemez, bitmemeli falan.* umarım bitmemiştir de. ve umarım kimse benim gibi hayal gücü kıtlığı çekmiyordur.

hd kalitesinde gereksiz eşcinsel

boş beleş oluşu böyle piksel piksel göze batan, milim milim çözünürlüğü irdelendiğinde boşu boşuna olma derinliğiyle; gözlerimize inanamama sonucuna yol açan olmayıverseymiş keşke'liği.

varlığı tüm insancıl duygulara, evrensel hümanizme, "onu da öyle kabul edegeğiz" hissiyatına tepkidir. şu dünyada oluru yoktur, diğer tarafta ya da paralel evrende olabilme ihtimalini ise bir ara tekrar konuşacağızdır.

team fortress 2

hastası olduğum f2p fps oyunu. 9 ayrı karakter vardır ve hepside ayrı bir şekilde ruh hastalığına sahiptir.

karakterler:

scout
soldier
pyro
demoman
heavy
enginner
sniper
medic
spy


eğer youtub'a meet the .. (karakter ismi) yazılıp aratılırsa her karakter için ayrı videolar izlenebilir. benim favorim meet the pyro dur.


burger king

eskiden bayagi bir sevdigim, sonralarda ortam ve calisma kosullarina bizzat tanik olunca yemeyi biraktigim fast food zinciri.

ayı sözlük trans gay fashion dayanışma defilesi zirvesi

serafettin ile metro önünde buluşarak zirveyi pilav ayran yemekle başlattık. sonrasında on istanbul girişinde biletlerimizi alıp çoğunluğunu trans dostların oluşturduğu kalabalığın içinde sigara, bakışmalar, sohbetler, merhabalaşmalar, elektrikli ısıtıcı altında ısınarak saatin 19:30 olmasını beklemeye koyulduk. içeri giriş 20:00 de gerçekleşti. vestiyere mont ve çantamızı bırakıp ücretini ödeyerek içeri girdik. defile başlayana dek içerdeki çalan müzikler enfesti. öncelikle sunum eşliğinde okunan metin çok etkileyiciydi. merak edenler için; (bkz: her insan eşit doğar)... seyhan arman'ın matmazel coco olarak sahneye çıkmasıyla büyük gece başladı. bir bir mankenler podyumda yürümeye başladılar, çığlıklar, müzikler, şovlar ardı ardına geldi. enfes kiyafetler sergilendi ve bunların bir çoğu 400-1000 tl arası değişen fiyatlara satıldılar. tolga karacan adında daha önce hiç görmediğim biri 2 kiyafet satın alarak dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. sonra da bir şiir okudu, bir araştıracağım bakalım kimmiş, neymiş. desteği için teşekkürler. enka farklı zamanlarda iki şarkı söyleyerek sahne aldı. geceye manken ve oyuncu olan didem soydan da katılmıştı. hatta destek için 1000 tl ye bir kıyafet de satın aldı. ben ve serafettin ile de fotoğraf çektirme isteğimize karşılık verdi. sağolsun. gecede pembe hayat ve kaos gl de 500 tl lik 2 kıyafet satın aldılar. aslında cebinde parası olan herkes yardım etmek için elini cebine attı diyebilirim. limboconsept, boysan yakar, deniz deniz de bunlardan bazılarıydı. ve bir çok ismini hatırlayamadıklarım. zaten oradaki herkes bunun bir dayanışma olduğu ve trans misafirhanesi'ne destek için toplanıldığının farkındaydı. öykü ay'ın gönlünün güzelliği ve güvenilir karakterde biri oluşu geceye katılımın yüksek olmasının en önemli sebebiydi belki de. tekrar ellerinden öpüyorum, bu ve bunun gibi bir çok hayırsever faaliyetleri sebebiyle teşekkürü borç biliyorum kendisine. çarşı grubundan da bir mail gelmişti geceyle ilgili. çarşı transfobiye karşı sloganları ile son bulan bir bölümdü. dans gösterisinin ardından biraz hüzünlü anlar yaşadık. bu hüzünün sebebi çağla akalın'ın nefret suçları mağduru trans bireyleri anma zamanının gelmesiydi. bazı arkadaşlar kaybettikleri yakın dostlarını hatırlayarak göz yaşlarına engel olamadılar. son olarak ayta sözeri çıktı sahneye, o güzel sesiyle 5 şarkı seslendirdi. zaman zaman hüzünlendirdi, zaman zaman göbek attırdı. bir ara boysan yakar ile bir araya geldik, kısa bir süre dertleştik. en son biz serafettin ile biralarımızı içerken zenneler oryantal danslar sergiliyorlardı, matmazel coco, star deniz ve çağla akalın ile fotoğraflar çektirdik. orada olmak güzeldi, yardım amacıyla o kadar güzel insanın bir araya gelmesi başlı başına heyecan ve gurur vericiydi. bu bir ilkti fakat son olmamasını diliyorum. öykü ay ve meleklerine, emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler, özellikle de x large ın mekan sahiplerine teşekkür ediyorum, biz ötekilere kapılarını hiç bir beklentiye girmeden açtıkları için. çektiğim fotoğrafları yakın zamanda facebook hesabımdan paylaşacağım. dayanışmayla.

ve fotoğraflar; http://www.facebook.com/media/set/?set=m...

ateist oluşuna vurgu yapan insan vs dindar oluşuna vurgu yapan insan

normalde söylemlerinden ateist ya da dindar olduğu anlaşılıyorsa "ben ateistim" ya da "ben dindarım" şeklinde parantez açması gereksiz olan insandır.

lakin açıkça "ateistim" demese bile "allah yoktur" kapısına çıkan cümlelerinden ateist; ya da ben "dindar biriyim" demese bile sık sık her cümlesinin sonunda bilerek ve isteyerek özel vurgulu saiklerle telaffuz ettiği "elhamdülillah", "allah izin verirse", "inşallah inşallah rabbimden istiyoruz" gibi cümlelerinden az çok fikir sahibi olabiliriz.

merak edenler varsa ancak hakkında hiç bir işaret vermeyecek kadar zımni bir tavırdaysa ve karşısındakinin anlamasına mahal vermeyecek kadar üstü kapalı davranıyorsa, kendini tanımlarken yan cümlecik içinde ayrıca meraklılarına "ateistim" ya da "dindarım" diyebilir tabi.

irlanda

şengen vizesine dahil olmayan ülkedir. üzmüştür.* o değil de, şöyle x men mutantı gibi kaslı bir ginger bulup evlensem mi ne yapsam. kaslı beni ne yapsın gerçi.